top of page

Zayıflama çaylarının arkasındaki bilimsel gerçekler



Zayıflama çayları, geçtiğimiz yıllarda teff tohumlu çayın incelenmesiyle ülke çapında gündeme gelmişti. Her sene karşımıza çıkan bu ürünler, insan sağlığını tehdit ediyor. Kilo vermek umuduyla birçok insan sağlığını kaybediyor. Peki zayıflama çaylarının uzun vadede etkilerini hiç düşündünüz mü?

Çay tüketimi, esasında sosyal ve kültürel bir davranıştır. Bitki çaylarında bulunan polifenoller birçok hastalığın riskini de azaltıyor. Yazımızın sonunda belirttiğimiz çayların bilinçli tüketilmesinde bir sorun gözükmüyor. Sağlıklı bir yaşam tarzımız olduğu sürece çayların hayatımızda her zaman bir yeri vardır. Fakat kilo verme amacıyla kullanılan zayıflama çayları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite gibi yaşam tarzı değişikliği yapmak zor olarak görüldüğünden, en hızlı ve kolay yolun zayıflama çayları olabileceğine inanılıyor.


Zayıflama Çaylarının Mucizevi Formül Olarak Gösterilmesi

Zayıflama çaylarının satış pazarları genellikle internette güvenilir olmayan bir site üzerinden veya aktarlardan yapılır. Yakın çevrenizde, bitkisel ürün kullanımıyla ilgili bir sohbet havasına denk gelmiş olabilirsiniz. Ülkemizde yapılan bir çalışmada katılımcılar, bu tarz ürünlerin bilgilerini en çok komşu ve yakın akrabalardan sağladığını belirtmiştir.


Bu çayların zayıflamaya olan etkileri genellikle termojenik, diüretik ve laksatif olmaları ve uyarıcı maddelerin eklenmesinden kaynaklanır.



Zayıflama ve İştah Mekanizmasına Etkileri Nelerdir?


1. Gastrointestinal sistemde görev alan enzimlerin çalışmasını engeller.

Çaylarda bulunan bazı metabolitler, gastrointestinal sistemde görev alan enzimlerin çalışmasını inhibe eder.

Örneğin, yeşil çayı bu kadar gözde yapan içeriğindeki kateşin maddeleridir. Kateşin, birçok faydası bulunan ve antioksidan olmasına rağmen, fazla alımında sindirim enzimlerini baskılayabilir. Çoğu bitkilerde benzer etki gösteren polifenoller bulunur. Zayıflama çaylarına hepsinin yoğunlaştırılmış hali olarak bitki özleri eklenir. Aşırı dozlarda eklenmesi, karbonhidrat ve yağ metabolizmasının düzenli çalışmasını engeller. Termojenik ve laksatif özellikleriyle birlikte belirgin bir kalori açığı oluşturur. Böylece kilo kaybı başlar.


2. Termojenik etkileri ile yağ oksidasyonunu hızlandırır.

Zayıflama çaylarının içeriğinde bulunan uyarıcı maddeler, sempatik sinir sistemini uyarır. Sempatik sinir sisteminin uyarılması sırasında adrenalin ve noradrenalin hormonları salgılanır. Bu hormonlar; aşırı terleme, iştahsızlık ve kan akışının hızlanması ile birlikte enerji harcamasını ve vücut ısısı arttırır. Bir süre sonra enerji ihtiyacı depolanmış yağlardan temin edilir. Yağ oksidasyonunda artış meydana gelir, yani yağ yakımı gerçekleşir.


Doğal uyarıcılardan; kafein, yeşil çayda bulunan kateşin ve acı biberde bulunan kapsaisin gibi maddeleri örnek olarak verebiliriz. Aslında, normal beslenme örüntümüzde yer alan bu gıdaları uygun miktarlarda ve doğal haliyle almış oluyoruz. Asıl sorun, zayıflama çaylarına toksik etki gösterecek kadar dozlarda eklenmesidir.


En kötüsü, yapay ve yasaklanmış uyarıcıların da eklenmesidir. Efedrin, sibutramin ve alkaloid gibi maddeler birer toksik etki gösterebilen uyarıcı maddelerdir. Vücut sistemlerinin son derece ani bir şiddetle çalıştırılmaya zorlanması ne kadar sağlıklıdır? Ne yazık ki bu durum, ilerleyen zamanlarda hücrelerin yıpranmasına ve sonrasında organ kayıplarına kadar yol alabiliyor.


3. Laksatif ve diüretik etkiler gösterir.

Her karışım çayların içeriklerini incelerken mutlaka sinameki, yeşil çay, mate yaprağı, kiraz sapı, maydanoz sapı gibi bitkileri görüyoruz. Hepsinin ortak özelliği vücutta laksatif ve diüretik etki oluşturmasıdır. Dışarıdan eklenen uyarıcı maddeler de aynı durumu oluşturur. Laksatif özelliklere sürekli maruz kalarak bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri de kaybetmiş oluyoruz.


Bu etkileri gösteren bitki özlerinin ve uyarıcı maddelerin yoğun şekilde eklenmesi, sağlıksız kilo kaybı için kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden, piyasada yer alan çayların içeriklerinin farkına varmak gerekiyor.


Bazı Zayıflama Çayları ve İçerikleri


∙ Sosyal medyada oldukça ünlü amaranth tohumlu çay olarak zayıflama vaadeden ürünlerin içeriğinde bulunan amaranth tohumu, fonksiyonel beslenme adı altında kendisini göstermeye başlamıştır. Ülkemizde de yakın zamanda oldukça popüler hale gelecek gibi gözüküyor. Glutensiz olması, lif ve protein dengesi ile sağlıklı yağlar bakımından zenginliği kendisini ön plana çıkarıyor. Bu bakımdan uzun süreli tok tutması, zayıflama çaylarında kullanılmasında önemli bir etkendir.


İnsanların yeni ve farklı bir ürüne olan ilgisi pazarlama stratejilerinde oldukça etkilidir. Amaranth tohumlu çay diye pazarlanması, diğer maddelerin dikkat edilmesine fırsat bile vermez. Bu çayların içeriklerinde herkeste farklı dozlarda yan etki oluşturabilen birçok bitki özleri bulunuyor. Miktarları ve bitkilerin toplanma sürecine dair bilgiler de şeffaf görünmüyor.

Teff tohumlu çay ürünlerinde bulunan teff tohumu: protein, diyet lifleri, doymamış yağlar, vitamin ve mineral içerikleri bakımından zengin olan bir tahıl tanesidir. Uzun süre tokluk hissi vermesi, amaranth tohumu gibi kilo kontrolüne yardımcı olabilir. Glutensiz olmasına rağmen ülkemizde yeni yetişmeye başlanması, sürdürülebilir beslenmede bize kalıcı fayda sağlamaz. Tabii ki mucizevi bir tahıl da değildir. Yoğun fitat içerdiğinden fazla tüketimi önerilmez çünkü demir mineralini bağlar ve emilimini engeller, anemi riski oluşabilir. Elektrolit kaybına da yol açabilir. Üstelik bitkilerin toplanma aşamalarında birtakım yabani otlar da karışabilir.


Diğer karışık bitki çaylarına Facebook gibi platformlarda hala satışına rastlamış olabilirsiniz. İçeriklerine baktığınızda neredeyse tamamı diüretik ve laksatif etki gösteren bitki özlerinden oluşuyor. Örneğin bazı çayların en önemli yan etkilerinden bağırsak tembelliği, yağlı ishal sorunları riski taşır.



Kısa sürede hızlı kilo vermek umuduyla bu içecekleri kullanmamız, vücudumuza yapacağımız en büyük kötülük olacaktır.



Uzun dönemdeki etkileri:

1. Bağırsakların yapısını bozabilir.

Bitki özleriyle birlikte eklenen uyarıcıların laksatif ve diüretik etkileri, bağırsakların düzenli çalışmasına engel olur. Ödem atması ve kabızlığa çare olarak görülmesi, kısa bir süreliğine mutlu edebilir. Ancak daha önceden de bahsettiğimiz gibi bağırsaklardaki yararlı bakterilerin de atılmasına neden olur. Uzun dönem kullanımında karın ağrısı, sulu ishal, mide bağırsak kanamaları ve sonrasında bağırsak tembelliği gözlenebilir.


2. Elektrolit ve sıvı kayıplarına neden olabilir.

Vücudun kendi dengesinin korunmasında yardımcı olan su ve minerallerin sürekli azalması, kas zayıflığına ve kalbin çalışma yükünün artmasına neden olur. Vücudun elektrolit dengesinin bozulması, özellikle kalp ve ritim bozukluğu olan kişilerde daha şiddetli bir yan etki gösterebilir. Herhangi bir hastalık geçmişi olmayan bireylerde bile teff tohumlu çay tüketimi sonrasında ani kalp durması vakaları oldukça yaygındır.


3. Doku ve organ kayıpları gözlenebilir.

Bitkilerin köklerinde ürettikleri kimyasal bileşikler olan alkaloid maddeler bulunur.


Alkaloidlerin toksisitesi; kimyasal yapısına, cinsiyete, yaşa ve metabolik sürece göre farklı etki gösterebilir. Toksisite vakaları oldukça yaygındır. Örneğin, düşük dozlarda dahi olsa uzun vadede vücut organlarında birikmesiyle kronik hasarlar oluşabilmektedir. Her bitkinin alkaloid miktarı hasat zamanına ve nasıl toplandığına bağlıdır.



Sibutramin, obezite tedavisinde iştah kesici olarak reçeteli ilaçlarda bulunur. Sibutramin ve efedra gibi maddelerin bilinçsiz kullanımında milyonlarca insan ani kalp krizi, hipertansiyon ve felç nedenleriyle hayatını kaybetmiştir. 2010 yılından itibaren, ülkemiz de dahil olmak üzere birçok yerde satışı yasaklanmıştır. Buna rağmen reçetesiz satılan zayıflama çaylarına eklenmesi büyük tedirginlik oluşturmalıdır.


Ayrıca kafein, bisakodil (laksatif) ve hidroklorotiyazid (diüretik) gibi toksik etki gösterebilen uyarıcı maddelerden bahsetmiştik. Hızlı kilo verme mekanizmasında etkili olan bu maddeler, uzun vadede organ yetmezliğine yol açabiliyor. Organ kayıplarında bağırsak, böbrek, kalp ve karaciğerin başı çekenler arasında olduğunu dikkate almalıyız.


Hedef organların ise karaciğer ve böbrek olduğunu biliyor muydunuz? Çünkü karaciğer ve böbrekler, vücudun doğal detoksifikasyonunda görev alırlar. Araştırmacılar, akut böbrek yaralanmalarının %20 kadarından ilaçların sorumlu olduğunu öne sürüyor.


Fazla dozlarda tükettiğimiz ilaçlar, ağrı kesiciler, farkında olmadan aldığımız toksik ve karsinojen maddeler, karaciğer ve böbrekler için büyük tehlike oluşturuyor.


Sonuç olarak, çay tüketimimiz nasıl olmalıdır?

Zayıflama çaylarının ölüm riski taşıması konusunda hemfikir olduğumuzu varsayıyoruz.

Günlük tükettiğimiz çaylar ise; siyah, yeşil, beyaz ve oolong çaylarıdır. Hepsinin kaynağı Camellia sinensis yapraklarıdır. İşlenme şekline göre çayın etken maddeleri değişir. Örneğin beyaz ve yeşil çay en az işlemden geçer. Nitekim antioksidan bakımından içeriği oldukça zengindir. Son on yılda, siyah ve yeşil çay tüketimi ile kanser riskini azaltma arasındaki ilişkiye dair 3000'den fazla çalışma mevcuttur. Kanser riskinin azalması arasındaki ilişki de kabul edilmiştir. Birçok laboratuvar çalışması, kronik hastalıkların önlenmesinde çay tüketiminin sağlığa faydalı etkilerini göstermektedir.



Çay Tüketiminde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar


Çay kültürünün farmakolojik etkilerin ötesinde zihinsel sağlığa da yardımcı olabileceği gösterilir. Stresi azaltması sayesinde yaşamı bilinçli bir şekilde destekler. Papatya, melisa, nane, ıhlamur, adaçayı gibi tükettiğimiz bitki çayları zihinsel yorgunluğumuza iyi geliyor, soğuk algınlığında bağışıklık için tüketilen çaylarda ilk sırayı alıyor. Örneğin kuşburnu çayı en yoğun antioksidan içeriklerine sahiptir fakat satış yerlerine dikkat etmemiz gerekir. Bitkiler, uygun zamanlarında eğitimli bitki uzmanları tarafından toplanmalıdır. Aktardan alınan ve nasıl toplandığını bile bilmediğimiz türlerin arasında yabani otlar olabilir. İçeriklerinde bulunan alkaloidler, toksik ve alerjik reaksiyonlar gösterebilir.


Tıbbi ve aromatik bitkilerin kullanılmasına fitoterapi alanında uzmanlar karar vermelidir. Eczacılar aracılığıyla satın alıp kullanmak gerekir. İlaçlarla olası etkileşimini göz önünde bulundurmalı, kronik bir rahatsızlık ve gebelik sürecinde bitkilerin kullanımında daha dikkatli olmalıyız.


Ülkemizde oldukça yaygın bir sorun haline gelen demir eksikliği anemisinin temel nedenleri; tahıllarda bulunan fitatlar ve çaylarda bulunan tanenlerdir. Yemeklerden hemen sonra çay tüketimini alışkanlık haline getirmemiz bu riski arttırmış oluyor.

2017 yılında yapılan bir çalışmada, yemeklerden bir saat sonra çay tüketiminin demir bağlanmasını %50 azalttığı görülmüştür.


Bu yüzden öğünler ile çay tüketimi arasındaki süreye de dikkat etmemiz gerekir. Ek bilgi olarak, öğünlerimize C vitamini kaynaklarını ekleyerek demir emilimini arttırabiliriz.


Klinik çalışmalar, bitki çaylarında en az risk taşıyan türün yeşil çay olduğunu belirtmektedir.


Yeşil çayda doğal haliyle bulunan polifenollerin hem yağ yakımını hızlandırdığı hem de bağırsak florasını koruduğu belirtilir. Zayıflama çayları yerine, günde 1-2 fincan yeşil çay tüketebiliriz. Yine de çayların diüretik olduklarını ve demir mineralini de bağladığını unutmayalım. Bilinçli çay tüketimine zamanına ve miktarına dikkat ederek başlayabilir, günde içilen her bir bardak çayın yanında su içmeye özen gösterebiliriz.


Toparlayacak olursak, tabii ki hiçbir besin veya bileşenin zayıflattığını söyleyemeyiz. Her yıl ülkemizde yeni bir bitki, gıda, bileşen veya ilacın popüler olmasına ve mucize olarak lanse edilmesine kulak vermemeliyiz. Daha bütüncül bakmalı, güvenilir bilgilerle ve sabırlı bir şekilde sağlıklı beslenmeyi ve sağlıklı yaşam tarzını hayatımıza entegre etmemiz gerekiyor. Bunu başardığımızda kilo sorunu ortadan kalkmış oluyor. Sağlığımızı korumak ve sporu hayatımıza katmak, kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.


Dyt. Zeynep Avar

Merve Oğuz, MSc, ANutr

bottom of page